Merhaba arkadaşlar. Bölüm biraz gecikti kusura bakmayın. İftardı, oydu buydu derken anca yayınlayabildim. Umarım seversiniz. Keyifli okumalar.
***
Genç kadın
çocuklarına kahvaltısını yaptırarak evi toparlamaya başlamıştı. Banu da ona
yardım ediyordu. Nasıl ikna etmişse Efnan’ı okula gitmemek için ikna etmişti.
Ondaki durgunluk Suna’nın dikkatinden kaçmazken merakla sormuştu.
“Ne oldu bugün
keyfin yok gibi?”
“Babaannem
aradı, açmadım telefonu. Buraya gelmesini istemiyorum,” Banu’nun yüzü asılırken
genç kadın elindeki toz bezini kenara bırakarak kızın yanına yaklaşmıştı.
“İyide olsa kötü
de olsa onlar senin ailen Banu, elbet karşılaşacaksınız.” Banu başını sallarken
elinde bir dergiyle salona Amine girmişti.
“Suna teyze bunu
okuyabilir miyim?” Suna kapağında kendisinin bile anlamadığı farklı bir dilde başlıkla
yazan bitki içerikli dergiye bakarak duraksamıştı. Bazen bu çocuk on
korkutuyordu.
“O senin
okuyabileceğin bir dergi değil küçük hanım, nereden aldın?” Banu gülümseyerek
küçük kıza bakarken Suna başını iki yana sallayarak Banu’ya gülmüştü. Amine’yi
azıcık biliyorsa birazdan Banu’ya dergide olan tüm bitkileri ve özelliklerini
saymaya başlardı ki nitekim öyle olmuştu. Banu bir süre sonra beyni yanmış bir
şekilde Suna’ya bakarak “Abla ne anlatıyor bu?” diye sorduğunda Suna
dayanamayarak tiz bir kahkaha atmıştı.
“Amine farklı
bir çocuktur Banu, zekasıyla yarışmak mümkün değil.”
“Abla bu çocuk
daha beş yaşında…”
“Beş buçuk bir
kere…” Amine itiraz ederken Banu elini kaldırarak onu onaylamıştı. Bir yandan
da şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu.
“Annem çok
kızacak Asil, ona dokunmamalıydın!” Asel ikizine kızarak salona girdiğinde Banu
bu kez onlara dönmüştü. Üçüzlerle baş etmek gerçekten çok zordu. Alya nasıl baş
ediyordu bilmiyordu ama şu birkaç saatte yaşlandığını hissetmişti. Amine olmasa
bu çocukları zapt etmesine olanak yoktu.
“Ne oldu
çocuklar?”
“Asil dayımın
odasına girdi. Yengemin resmini alıp sakladı.” Suna küçük kızın tatlı
kızgınlığını izlerken son sözleriyle duraksamıştı.
“Yengenin
resmini ne yapacaksın Asil?” diye sorarken Ahmet’in nikahta çekilen
fotoğrafından bahsedildiğini anlamıştı. Ahmet o fotoğrafı çerçeveletip
odasındaki çalışma masasının üzerine yerleştirmişti. İlk o zaman kardeşi için
tam anlamıyla sevinmişti. Ahmet farkında değildi belki ama Efnan’a çoktan
tutulmuştu. Asil omzunu sallarken cevap vermişti.
“Büyüyünce
Efyan’la evlenecem ben, dayımda resmi var bende de olsun!” Suna ve Banu birbirine
bakarak gülmüştü. Küçücük çocuk boyuna posuna bakmadan konuşurken çok sevimli
görünüyordu.
“Serdar aşağıya
in!” Suna önündeki kitabı okuyup bir yandan konuşan Amine’ya bakarken onun
uyarısıyla etrafa göz atmaya başlamıştı. Üçüzlerin en haşarısı Serdar tv
sehpasının üzerine çıkmaya çalışıyordu. Suna onun ablasının uyarısıyla aşağıya
indiğini görünce duraksamıştı. Küçük kız bakmadan bile kardeşinin hareketlerini
takip edebiliyordu.
“Abla annem ne
zaman gelecek?”
“Süt dayımı
görüp gelecek. Şimdi odaya gidip oynayın. Yaramazlık yok birazdan uyuyacağız.”
Amine o kadar düzgün konuşuyordu ki hayran kalmamak elde değildi.
“Ama bize masal
anlatacaktın!” Amine başını kaldırıp küçük kız kardeşi Asel’e bakmıştı. Başını
sallarken elindeki dergiyi kapatarak yerinden kalkıp kız kardeşinin elini
kavramıştı. İki erkek kardeşine küçük bir bakış atarak öne çıktığında üçüzler
annesini takip eden civcivler gibi onun peşine takılmıştı.
“Abla bu neydi?
Bu kız kaç yaşında…” Banu’nun hayret nidası Suna’ya da sirayet etmişti. Amine’nin
anaç tavrı şaşılacak derecede baskındı. Üçüzler de onu hiç üzmeden her dediğini
yapıyordu.
“Uyumadan
sütlerini ısıtıp vereyim. Sonra oturup kahve içeriz olur mu?”
“Tamam abla sen
git. Ben de şuraları toparlayayım,” derken Banu oldukça heyecanlıydı. Ev işi
yaparken heyecanlanan tek kişi olabilirdi. Onun büyüdüğü evde asla iş yapmasına
izin verilmezdi. Her şey önüne altın tepside sunuluyordu. Annesi toz aldığını
görseydi saçını başını yolardı. Elit kızına yakışmayacak bir davranıştı ev işi.
Narin elleri nasır tutmamalıydı. Şarkı mırıldanarak salonu toplarken on dakika
sonra Suna’yla mutfağa geçmişlerdi.
“Senin kızlar
odada mı?”
“Çocukları
kıskandılar onlarda yattı. Bugün yoruldular.” Suna kahve yaparken Banu dikkatle
onu izleyerek öğrenmeye çalışıyordu.
“Kocan nerede
abla? Onu hiç görmedim?” Banu’nun sorusuyla Suna gerilmişti.
“Boşanıyoruz,”
kısa ve öz cevapla genç kız susmuştu. Kahveleri alıp geniş balkona
geçtiklerinde havanın güzelliğiyle keyif yapmaya başlamışlardı. İkili son
yudumlarını alırken evin kapısından yükselen zille Suna yerinden kalkıp hızla
kapıya yönelmişti. Silin tekrar çalınmasını göze alamamıştı. Çocukların
uyanmaması için aceleyle kapıyı açtığında daha önce görmediği iki kadını
kapısında bulurken istem dışı kaşları çatılmıştı.
“Ay yanlış mı
geldik!” kadınlardan daha yaşlı olan konuşurken Suna araya girerek “Kime
bakmıştınız?” diye sordu.
“Ahmet oğlumun
evine gelmiştik ama…”
“Doğru geldiniz
ben ablasıyım?” Suna kadının kendisini kenara çekip içeri girmesiyle
şaşırmıştı.
“Ay kızım çekil
de bir soluklanalım değil mi? Annen yok mu? Geçmiş olsuna gelmiştik.” Kadının
tavrından hoşlanmayan Suna Banu ile göz göze gelmişti. Banu’da etrafı inceleyen
kadından hoşlanmışa benzemiyordu.
“Kim olduğunuzu
öğrenebilir miyim?” iki kadın salona geçerken kadın hala evi inceliyordu. Suna
bu durumdan hiç hoşlanmamıştı.
“Evi
değişmişsiniz, bulmak zor oldu. Bu ev güzelmiş,” diyen kadın Suna’ya döndüğünde
genç kızın dik bakışlarıyla karşılaşmıştı.
“Annem yok, ben
sizi tanımıyorum. Kovmak gibi olmasın ama sonra gelseniz daha iyi olacak.”
“Uzaktan geldik,
o yolu bir daha çekemem. Anneni görüp geçmiş olsun deriz.”
“Telefon da
edebilirdiniz!”
“Anne rahatsız
ettik milleti, dedim sana gelmeyelim diye.” genç olan kız annesine yakınırken
kadının laftan anlayacağı yoktu.
“Niye rahatsız
edelim canım. Kardeşini duydun, Ahmet oğlum yaralanmış. Ailesini ziyaret
etmeyelim mi? İleride aile olacağız nasıl olsa!” dediğinde Suna ve Banu
birbirine bakmıştı.
“Pardon siz
kimsiniz? Ne ailesinden bahsediyorsunuz?” genç olan mahcupça gözlerini
kaçırırken kadın kendinden emin bir şekilde “Ahmet’in sözlüsünün annesiyim
ben,” dediğinde Banu bir adım öne çıkmıştı.
“Siz yanlış
Ahmet’i görmeye geldiniz sanırım. Bu evde bir tane Ahmet var o da benim ablamın
kocası, siz de ablamın ailesi olmadığınıza göre…” Banu’nun çıkışıyla kadın
kaşlarını çatmıştı.
“Ahmet evlenmez,
o Aslı’yı seviyor.” Aslı adını duyan Suna öfkeyle öne çıkmıştı.
“Aslı ne alaka?
Siz kimsiniz?”
“Kızım biz
geldik, çay koyda içelim.” Suna annesinin sesini duyunca oldukça gerilmişti.
Salon kapısından içeriye girdiğinde duraksayan Gülay Hanım “Misafir mi vardı
kızım?” diye sorarken kadın oturduğu yerden kalkarak arkasını dönüp Gülay
hanıma bakmıştı.
“Ay ne misafiri
dünür, biz geldik. Duyduk Ahmet oğlum yaralanmış bir geçmiş olsun demek
istedik.” Gülay hanım yıllar sonra gördüğü kadınla kaşları çatılmıştı. Bu
kadının kendi evinde ne işi vardı. Az önce ağzından çıkan ‘dünür’ lafıyla kaşları
iyice çatılırken “Sizin benim evimde ne işiniz var?” diye sertçe sormuştu.
“O nasıl söz
dünürüm…”
“Kes Mukadder
hanım, siz beni pek bilmezsiniz ama ben sizi iyi tanırım. Hangi yüzle kapıma
geldiniz?” kadın kendisine söylenen sözleri üzerine alınmazken yanındaki
kızının kolunu çekiştirmesiyle ona bakmıştı.
“Anne gidelim,
gelmemeliydik.”
“Dur kız ne
yapıyorsun? Niye gelmeyelim?”
“Anne…”
“Kızın haklı bu
evde size yer yok. Dışarıda ki dilencilerin hepsine yer olurda size bu kapıdan
ekmek çıkmaz. Şimdi topla üstünü başını çık evimden.”
“Gülay sakin ol,
o nasıl söz?”
“Sen bu kadının
ne şirret olduğunu bilmezsin Zeynep. Zamanında oğlumu hor görüp kızını
başkasına vermişti. Şimdi aldı paranın kokusunu yine kızını oğluma yamamaya
çalışıyor ama yemezler. O tren kaçtı Mukadder Hanım, defol evimden. Oğlumun
yanına yanaşayım demeyin. Ne sen ne de paragöz kızın…”
“Gülay Hanım
Aslı burada olduğumuzu bilmiyor…”
“Öyle mi? Ama ne
halt ettiğini siz biliyorsunuz? Yine oğlumun çevresinde dolanmaya başladı. Ama
bu kez avucunu yalar. Benim oğlum evlendi, evli bir adama yanaşmaya çalışması
da onun ahlaksızlığını gösterir. Oğlum karısıyla mutlu, onun mutluluğunu bozana
dünyayı dar ederim. Şimdi git o kardeşine de söyle oğlumdan da gelinimden de
uzak dursun. Yoksa paralarım onu!” genç kız annesinin koluna girerek evden
çıkmaya çalışırken kadın hala Gülay hanıma laf yetiştirmeye çalışıyordu.
Ahmet’in evlenmiş olması onun umurunda bile değildi. Ona göre Ahmet Aslı’dan
başkasıyla evlenemezdi. Kapı ikilinin yüzüne kapanırken Gülay Hanım tüm bedeni
sinirden titrer şekilde kanepeye yığılmıştı.
“Kızım ne
alıyorsun bu uğursuzlar eve, sinirden titriyorum. Tansiyonum çıktı,” diyen
kadınla Suna hızla annesi için ilaç getirmeye gitmişti.
“Kadına bak,
kızını oğluma yamamaya çalışıyor. Oğlum onlar yüzünden kaç sene acı çekti. Tam
mutlu olacak ortaya çıkıyorlar. Tabi aldılar paranın kokusunu durular mı?
Parçalarım onları, kimse evlatlarımın mutluluğunu bozamaz. Zeynep Ahmet çıkar
çıkmaz ertesi gün düğünü yapıyoruz. Bunların sesi kesilmeyecek yoksa.”
“Sakin ol Gülay kriz
geçireceksin.”
“Nasıl sakin
olayım kadını görmedin mi? Hiçbir şey olmamış gibi nasıl konuşuyor.”
“Gördüm, boşuna
endişeleniyorsun. Çocukları görmedin mi birbirine nasıl bakıyorlar. Bundan
sonra onları kimse ayıramaz. Allah nasip ederse çok mutlu olacaklar.”
“İnşallah.” Suna
annesine ilacını ve suyu uzatırken Gülay Hanım kızına ters bir şekilde
bakmıştı.
“Anne bana öyle
bakma ben nereden bileyim kim olduklarını.”
“O daha da kötü
ya, tanımadığın kadınları eve niye alıyorsun? Hırlı mıdır, hırsız mıdır
bilmeden.”
“Kendi girdi
içeriye. Banu’ya sor istersen.” Banu hızla başını sallarken Suna konuşmasına
devam etmişti. “Valla bak siz girmeden hemen önce kim olduğunu söyledi.
Gönderecektim sen geldin.”
“Ben anlamam bu kadının
gözü göz değil kızım. Sakın evin etrafına yanaştırma. Bunlar yüzünden gelinim
üzülür o zaman korksunlar benden.”
“Ahmet’e
söyleyecek miyiz anne? Bilmesi gerekmez mi?” Gülay hanım hiddetle “Asla,”
dediğinde Zeynep Hanım şaşkınlıkla ona bakmıştı.
“Neden?”
“Öğrenirse deli
damarı tutar, oğlumu tutamam sonra.”
“Ahmet aklı başında
bir çocuk, sakin olacaktır.”
“Oğlumu
tanırım Zeynep, söz konusu ailesi olunca sakinlik onda işe yaramaz. Başını derde
koymasından korkuyorum.” İki kadın kendi arasında konuşurken Suna kızlarına bakmak
için odasına gitmişti. İki kızı da çift kişilik büyük yatakta birbirine sarılı
bir şekilde uyuyordu. Boşama davasını açmıştı şimdiye kadar kocasına mahkeme
celbinin gitmiş olması gerekiyordu. Karşı taraftan ses çıkmaması genç kadını
endişelendirirken tek düşündüğü çocuklarının velayetini almaktı. Bunun için
düzenli bir geliri olması gerektiğini biliyordu.
“Anne?” Suna
büyük kızının uyanarak kendine seslenmesiyle düşüncelerinden sıyrılmıştı.
“Uyandın mı
kızım, hadi sessizce kalkalım kardeşin uyanmasın.” Küçük kız başını sallarken
uyku sersemi yataktan usulca çıkmaya çalışmıştı. Suna kızına yardım ederken bir
yandan da yüzüne dökülen saçlarını geri çekiyordu.
“Anne bir daha
babamı görmeyecek miyiz?”
“İstersen
görebilirsin kızım, neden öyle düşünüyorsun?” Esra annesine üzgün bir şekilde
bakmıştı.
“Dedemler konuşurken
duydum, babamın yeni bir bebeği olmuş.” Suna gözlerini kısa bir anlığına
kapatarak kızını kucağına çekmişti. Saçının üzerini öperken içindeki acıyı
bastırmaya çalışıyordu. Kocasına olan sevgisini o hastane koridorunda
bırakmıştı. Zeynel’in onun kalbinde artık yolu yoktu. Suna her zaman keskin
kararlar alan bir yapıya sahipti. Zeynel onun için ölmüştü ama kızlarının
babası olduğu için çocukları istediği sürece babalarını görecekti.
“Siz ne zaman
isterseniz babanızı göreceksiniz. Yeter ki üzülmeyin.”
“İstemiyorum…”
“Ne?”
“Babamları
görmek istemiyorum. Babam bizi sevmiyor,” dediğinde Suna’nın canı acımıştı. Bu düşünceye
kızını Zeynel itmişti. Kızlarını hor görerek, onlara sevgi göstermeyerek
kendinden uzaklaştırmıştı kızlarını.
“Siz nasıl isterseniz
öyle olacak kızım,” Suna kızını alarak odadan çıkarken oldukça düşünceliydi.
Esra artık büyümesine rağmen annesinin onu kucağında taşımasına bayılıyordu.
“Kızım ne
yapıyorsun, koca kız oldu artık belini inciteceksin.” Gülay hanım kızını
görünce onu uyarmadan edememişti.
“Bir şey olmaz
anne, benim kızım hala küçük,” derken kızının başını öpmüştü.
“Anane, Esma
babaanneye gidelim mi?” Suna ve kadınlar şaşkın bir şekilde küçük kıza bakarken
Gülay Hanım ‘ne iş’ dercesine kızına bakmıştı. Suna omzunu silkerek annesine
bilmediğini belli ederken Zeynep Hanım araya girmişti.
“Esma
babaannene neden gitmek istiyorsun yavrum?”
“Onun evinin
bahçesinde salıncak var. Karan abimle biz sallandık. Hem meyve ağaçları da var…”
dediğinde kadınlar birbirine bakarak gülümsemişti.
“Suna bu
çocuklar sana çekmiş, sende o evin bahçesinde oynamayı severdin.” Gülay hanım
anlayışla kızına bakarken Suna buruk bir şekilde gülümsemişti. Onun çocukluğu
çok güzel geçmişti. Mahallesindeki komşular sıcacık bir kalbe sahipti. Elbet arada
çekememezlik dedikodu oluyordu ancak gün sonunda hepsi unutuluyor, bir araya
gelinerek eğleniliyordu.
“O evdeki
huzuru hiçbir yerde bulamazdık anne. Alınma ama Esma teyze mahalledeki tüm
gençlerin dert ortağıdır.”
“Bilmez miyim,
bana anlatmadığın şeyleri ona anlatırdın. O uğursuzu da ilk Esma’ya anlatmıştın.”
“Sanki sen
anlatmıyordun anne? Siz kadınlar da Esma teyzeye giderdiniz. Şu mahallede
sırrını ona anlatmayan tek bir kişi bulamazsın.”
“Allah var
doğru, bizim Esma’yı herkes sever sayar. Ona anlatılanı başka bir ağızdan duymadım.
Sizi gönül rahatlığıyla ona emanet ederdim.” Suna başını sallayarak annesini
onaylamıştı. Küçük kıza sonra gideceklerinin sözünü vererek akşam için hazırlık
yapmaya mutfağa geçmişti.
“Banu nerede
anne?”
“Aşağıya indi,
ders çalışacakmış.” Zeynep hanım ona cevap verirken derin bir nefes almıştı. Onun
hüzünlü gözleri Gülay hanımın dikkatinden kaçmamıştı.
“Ne oldu Zeynep’im
neden iç çektin?”
“Bazen
düşünüyorum Gülay, Mehmet benimle evlenmeseydi kendi çocukları olurdu. Onunda baba
olmaya hakkı vardı.”
“Mehmet’in
özellikle seni seçtiğini biliyorsun Zeynep. Sakın ağabeyimin yanında böyle
konuşup üzme. Demek ki baba olma ihtiyacı duymadı. Efnan ona yetiyor.”
“Öyle de… Banu
bizimle kalmaya başladığından beri düşünmeden edemiyorum. Elimde değil, o genç
kızın hali içimi acıtıyor. Ailesinin duyarsızlığı belli etmese de canını
yakıyor kızın. Kaç gün oldu bir kez olsun arayıp sormadılar. Dün bir telefon
aldı ama ne duyduysa yüzü asıldı kızın. Banu pırlanta gibi bir çocuk,
eğitilmemiş sadece. Ziyan olmasından korkuyorum.”
“Siz varsınız
ya Zeynep, Efnan kardeşine yardım edecektir.”
“Öyle de ne
bileyim…” Zeynep susarken Gülay anlayışla ona bakmıştı.
***
“Daha ne kadar
orada oturacaksın?” Ahmet bir süredir odadaki koltukta oturup dosyaları
inceleyen kızı izliyordu. Efnan o kadar dalgındı ki genç adamın kendisini
izlediğinin farkında değildi. O çalışmaya başladığında genç adam uykuya
dalmıştı. Duyduğu sesle irkilen genç kız başını kaldırıp genç adam bakmıştı.
“Ne zaman
uyandın sen?”
“Bir süredir
seni izliyorum. Bırak şu dosyaları da biraz benimle ilgilen.” Efnan adamın
sözleriyle kızarırken elindeki dosyayı bırakarak yerinden kalkmıştı. Yatağa yaklaştığında
içini garip bir heyecan sarıyordu. Ahmet kendisine doğru gelen kızın zarafeti
karşısında nefesi tutarken yutkunmadan edememişti.
‘yok yok, düğünü
yapmamız şart.’ Bu şekilde uzaktan bakmak, sınırı aşmamaya çalışmak ona göre
değildi çift nikahlı karısıydı ama ona dokunmaya çekiniyordu. Bu onun karakterinde
biri için zor bir durumdu. Ahmet sevdiklerine şaka yapmadan duramazdı ki.
“Ne
düşünüyorsun?”
“Düğünü!”
Efnan adamın sözleriyle duraksarken başını iki yana sallamıştı.
“Sen iyi
olunca yapacağız işte düşünecek ne var?” Efnan adamın sürekli düğünden
bahsetmedi onu hem heyecanlandırıyor hem de gerilmesine neden oluyordu.
“Öyle de Ramazan
girmeden yapalım. İki bayram arası düğün olmazmış, annem öyle söylemişti bir
keresinde.” Efnan tek kaşını kaldırarak ona bakmıştı.
“Ne zaman
söylemişti bunu?”
“Çok oluyor,
hatırlayamadım şimdi…” dediğinde Efnan imayla kocasına bakmaya başlamıştı.
“Hayırdır
Ahmet Efendi, daha önce evlenmeye mi karar vermiştin. Gülay annem seni neden
uyardı ki?” dediğinde Ahmet yaptığı gafı anlayarak susmuştu.
“Benimle ne
alakası var Efnan, ben sana kadar evlenmeyi düşünmüyordum. Kim bilir kimin düğünü
için söylemişti.” Ahmet yüzünü asarken Efnan aldığı cevapla duraksamıştı. Kızın
sessizliği genç adamın dikkatini çekerken Ahmet uzanarak karısının elini
kavramıştı. Efnan dikkatle ona bakarken Ahmet derin bir soluk alarak kızın
gözlerine odaklanmıştı.
“Korkuyorum
Efnan!” dediğinde Efnan adamın devam etmesi için susmuştu.
“Korkuyorum…
İnan içimdeki bu korkuya anlam veremezsem de korkuyorum. Sanki düğün olmazsa avucumdan
uçup gidecekmişsin gibi hissediyorum. Bu çok farklı bir duygu, o evin içine
seninle girmeden sanki tüm bu olanlar rüyaymışta uyanacakmışım gibi
hissediyorum. Davranışlarıma anlam veremediğini biliyorum ama inan bana bazen
bende anlam veremiyorum. Tek istediğim tek göz oda da olsa seninle bir yuvamız
olsun. İçinde ikimizin ayak sesleri duyulsun.” Efnan adamın sözleri karşısında
duygulanırken gözlerini kaçırarak başını eğmişti. Çenesinde hissettiği dokunuşla
başı yeniden yukarı kalkarken istem dışı gülümsemişti. Öyle ki yataktaki adamın
bacaklarındaki dermanı alırcasına içten bir gülümsemeydi.
“Sen nasıl
istersen öyle olsun. Bizimkilere söylerim mekanı ayarlarlar.”
“Sen onu
düşünme Alya ve Akasya halledecektir. Sen sadece evimizle ilgilen.”
“Onlara çok
yük olmuyor muyuz? Akasya doğuracak gibi,” dediğinde Ahmet gülmüştü.
“İnan o kız
dokuzuncu ayında da olsa bizim düğünü yapmadan doğurmaz.” Efnan adamın
sözlerine gülerken derin bir iç çekmişti.
“Onlara değer veriyorsun,
onlarda sana…”
“Onlar benim
kardeşim Efnan. Alya benim süt kardeşim ama Akasya da can kardeşim. Dışarıdan belli
etmese de Akasya sınırlarını her zaman korumuştur. Ne varsa dilindedir art
niyet taşımaz. Ama damarına bastın mı seni canından bezdirir.” Efnan başını
sallayarak adama hak vermişti.
“O zaman ben
eve gidiyorum, birazdan arkadaşın gelir.”
“O gelene
kadar gitme. Hem Açelya da gelmedi.” Açelya karakola kadar gitmişti. Alya ve
Akasya da hasret gidermek için hastaneden ayrılıp okulu yolunu tutmuştu. Sefa
ve Asya’yı ziyaret edip oradan da seraya geçeceklerdi. Efnan Karan gelene kadar
genç adamın yanında kalmıştı. Karan’la birlikte Açelya da geldiğinde Efnan
ikiliyi yalnız bırakarak hastaneden ayrılmıştı.
“Kapıya
bakmayı kes dostum, karın çoktan çıkıp gitti.” Ahmet yaklaşık on dakikadır kapalı
kapıya bakıyordu. Arkadaşının sözleriyle kendine geldiğinde Karan imayla onu
süzüyordu.
“Boş yere öyle
bakma. Seni yıllardır böyle görmemiştim. Eski arkadaşım geri geldiği için
mutluyum.”
“Ona
kıyamıyorum.” Ahmet’in açık sözlülüğü Karan’ı güldürmüştü.
“Sen ona
çocukken de kıyamazdın. Unuttuğunu söyleme sakın.”
“Ona baktıkça
alıp içime saklayasım geliyor. Öyle naif ve kırılgan görünüyor ki bir zarar
görecek diye korkuyorum.”
“Onu koruyamazsın
Ahmet. Her zaman yanında olamazsın. Allah en sevdiklerimizle sınar bizi.”
“Seni kiminle
sınadı?” Ahmet’in sorusuyla şaşıran genç adam gülerek başını iki yana
sallamıştı.
“Ben öyle bir
şey söylemedim.” Ahmet arkadaşını gülümsemesinin sahte olduğunu anlayacak kadar
iyi tanıyordu onu. Üzerine gitmemek için konuyu değiştirerek “Haber var mı?”
dedi.
“Henüz kimlik
tespiti yapacak bir delile ulaşamadık ama eli kulağındadır.”
“İçerden biri
olmalı, amcamın odasına öyle herkes giremez. Özel anahtar ve şifresi var. Hadi anahtarı
aldı, şifreye nasıl ulaştılar?”
“Bu ihtimal
üzerinde de duruyoruz. Sen iyi olmaya bak biz hallediyoruz.”
“Anlamıyorsun,
yine deneyecekler. Bu kez hedef başkası olabilir. O ihale çok önemli bir ihale.
Alacak kişi kanseri bitirecek ilaçları üretecek. Bunun ne denli büyük olay
olacağının farkında mısın? Eğer ilaç başarılı olursa iyi olmak için binlerce
lira kimyasal ilaçlara dökülmeyecek. İnsanların kemoterapi almasına bile gerek
kalmayabilir.”
“Bu mümkün mü?”
“Bilmiyorum
ama Efnan’ın üzerinde çalıştığı bir ilaç var. Onun peşinde olduklarını düşünüyorum.”
“O zaman ihale
bir paravan. Asıl hedef ihale dosyası değil, Efnan’ın formülü mü?” Karan’ın
sorusuyla genç adam olaya bu yönden bakmadığını düşünmüştü. eğer öyleyse karısı
tehlikede olabilirdi.
***
Yorumlarınızı bekliyorum.

Canım eline emeğine yüreğine sağlık yine harika bir bölüm olmuş severek okudum
YanıtlaSilÇok güzel bir bölümdü ❤️
YanıtlaSilEmeğine sağlık canım.Aslının annesi işbaşında kadına bak ya utanması da yok.Bir an önce düğün olsada kurtulsalar şu belalardan
YanıtlaSilAslının annesi de aynı aslı gibi biriymiş ya. Kızını evli adama vermekten utanmayacak. Ama Gülay hanım iyi yaptı. Ahmet ve Efnan da çok tatlılar. Bencede düğünleri hemen olmalı etrafları düşman kaynıyor resmen. Eve gelenleri Banunun aile zannetmiştim başta. onların sessiz kalmaları da garip bakalım ne yapacaklar. Çok güzel bölümdü emeklerinize sağlık
YanıtlaSilEmeğine sağlık harikaydı yazarım ♥️ ne kadar yüzsüz kadın yaa Aali annesine çekmiş 😡ahh Sinan'ın kızı şimdiden Karanci🥺🤍ay düğün hemen olur inşallah Ahmet bizi de korkuttu bir şey olacak korkusu ile 😳Karan da Ahmet gibi Suna için hep korkmuş üstüne titremis ama kaybetmiş üstelik fark etmemiş bile Suna🥺Ahmet nasıl anlamadın anlama baktigink Karanın Anlasaydın belki olurlardi😔
YanıtlaSilEfnan büyük tehlikede. Aslı nın anneside ne geniş başka birşey demiyorum.
YanıtlaSil